Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NTV ve NTV Spor’da yayınlanan “Yüzde 100 Futbol” programında sunucu Murat Kosova ile eski milli futbolcu ve futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen’in sorularını yanıtladı.
Kosova’nın, futbol ve spor sevgisinin nasıl başladığı sorusu üzerine Erdoğan, futbolla ilişkisinin, sürekli olarak bir sevgiyle yürüdüğünü, Kasımpaşa Kaptanpaşa Mahallesi’nde kağıttan futbol topu yapıp oynadıklarını, ardından mahalle takımında oynamaya başladığını belirtti.
Bu takımda çabuk yükseldiğini, 14 yaşında başlayan o sürecin amatör kümeye çıkışı getirdiğini aktaran Erdoğan, “Mahalle takımında Nevruz Şerif ve takım kaptanı olan Feti ağabeyimiz vardı. Nevruz Bey daha sonra Fenerbahçe’ye ve Şekerspor’a gitti. Feti Bey, Camialtı’nda oynuyordu. Onlar Camialtı’nda oynarken Erokspor’dayım. Forvet oynuyorum. Gole çok yakınım. Kendileri orada oynarken beni Camialtı’na tavsiye ettiler. Camialtı da o dönemde sürekli başa oynayan bir amatör kulüptü.” diyerek o günleri anlattı.
Dilmen’in, eskiden Türkiye’de iki ligin bulunduğunu hatırlatması üzerine Erdoğan, “O zaman amatör kümeyi herkes gelir izlerdi. Birinci Lig teknik direktörleri özellikle İstanbul Şampiyonası’nı muhakkak takip ederlerdi.” dedi.
EROKSPOR MAHALLE TAKIMIMIZDI AMA İYİ BİR TAKIMDI
Rıdvan Dilmen, her hafta gazetelerde haftanın futbolcusu karmalarının yapıldığını, Kemal Belgin’in yazılar yazdığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da sözlerine şöyle devam etti:
“Evet. Attila Gökçe de… Onlar gelir, yıldızlar falan verirdi. Gazetelerde onlar hep o şekilde çıkardı. Amatör kümenin o kadroları oradan hep takip edilirdi. Sizler de ne kadar yıldız almışsınız, durum nedir, ne değildir bakardınız. Altta yorumlar da var. Şimdiki gibi değil. Şimdi amatör küme takımlarına yer kalmıyor ki… Bundan dolayı tabii heyecan dolu bir süreçti. Erokspor mahalle takımımızdı ama iyi bir takımdı. Amatör kümeden dediğim gibi Feti Abi gibi, Nevruz Şerif gibi amatör kümede sivrilmiş büyüklerimiz mahalle takımımızda beraber oynadığımız ekipti. Oradan Camialtı’na amatör kümeye geçerek 7 yıl orada forvet oynadım. Hem de okuyorum…”
Camialtı’nda oynarken İstanbul Amatör Karması’na seçildiğini aktaran Erdoğan, “Gökmen ile Yasin’in kardeşleri Doğan da bizim amatör karmanın kalecisiydi. Ali Sami Yen’in o zamanlar çimleri tam budanmış değildi. Çimi vardı. Çünkü sonraları çim mim görmek mümkün değildi; Ali Sami Yen o hale düştü. Orada amatör karmasına seçildik. Bir süre orada kaldık.” diye konuştu.
HEM İŞ İMKANI DOĞDU HEM DE İETT DE SÜREKLİ ZİRVEYİ ZORLAYAN BİR TAKIMDI
Erdoğan, 7 senelik süreçten sonra da İETT’ye transfer olduğunu, İETT’ye transfer olmanın kendisi için ayrı bir imkan olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
“Hem iş imkanı doğdu hem de İETT de sürekli zirveyi zorlayan bir takımdı. Orada da 7 yıl oynadım. Bunun da 5 yılı hep grup şampiyonluğuyla, İstanbul Şampiyonası ve İstanbul Şampiyonluğu ile geçti. Bizim takım da çok iyi bir takımdı. Orada da malum Oğuz var. Sonra Fenerbahçe falan da yaptı. Bizim takım da devamlı grup şampiyonu olan, İstanbul Şampiyonası’nı zorlayan bir takım. Böyle bir süreci de orada yaşadık.
İETT’de takım kaptanlığım da oldu. İETT’deki bu heyecan daha da farklıydı. Herhangi bir farklı, olumsuz alışkanlıkları olmayan bir takım. O zaman Vefa falan hep toprak saha. Çim saha yok. Nerelerde oynuyorduk? Mesela Şeref Stadı, toprak saha. O zaman duşlar bile aman yarabbi! Nasıl duşlar olduğu malum. Karagümrük diye bilinen, Vefa Stadı’ydı. Zeytinburnu sınırları içerisinde Bozkurt Stadı vardı. Orası da tamamen toprak. Alibeyköy var, gene toprak. Düştüğün zaman, zımpara gibi derinizi alıp götürüyor. Paşabahçe vardı. Buralarda geçti futbolculuğumuz. Ali Sami Yen çimdir diye düşünürken orası da zamanla kaybetti çimini… Böyle bir süreçte 14 yıl… Son yılımı da yetiştiğim mahalle takımı Erokspor’da oynadım. Oradan da askere gittim.”
İLK ZAMANLAR BAŞKALARINDAN AYAKKABI ALIRDIK
Dilmen, ailelerin eskiden “Ya okuyacaksın ya top oynayacaksın” dediğini, şimdi ise ikisinin birlikte yürütülebildiğini belirterek, “Şimdi sporcu kardeşlerimize ‘Okulu da götürebilirsiniz.’ diyoruz. Bizim öyle bir imkanımız yoktu. Okul vardı. Sizi Kaleporoviç’in istediğini de biliyorum ben Fenerbahçe’ye ama rahmetli babanız…” şeklindeki hatırlatması üzerine Erdoğan, babasının “Kesinlikle okuyacaksın.” dediğini, top oynadığını dahi çok sonraları öğrendiğini söyledi.
Futbolu gizli gizli oynadığını belirten Erdoğan, “Mesela ben futbol ayakkabısını falan, çok sonra Adidas ile müşerref oldum. Biz amatör kümede ilk zamanlar başkalarından ayakkabı alırdık. Aldığımız ayakkabılar da meşhur Dinyakos vardı, onlar… Dolapdere de, Yenişehir’de iki tane… Bir Rahman vardı, bir de İbrahim… Öldüyseler, rahmet okuyalım… Sağsalar, sağlık, esenlik dileyelim. Kösele, altında kramponlar, onlar da kösele… Toprak sahada oynuyorsun. O kramponlar falan, eriyor. Çiviler ayağı deliyor. Toplar, sonradan gelişti tabii… O Dinyakos ayakkabılar suyu da yiyince çamurlanıyor, iyice şişiyor.” diye konuştu.
BABAMI SONUNDA İKNA ETTİM
Dilmen’in, “Rahmetli babanız öğrendiğinde karar vermek zorunda mı kaldınız?” sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:
“Karar vermek demeyeyim de… Babamı o konuda ikna ettim sonra. Yani ikna oldu. Çünkü dedim ki ‘Baba bak ben okula da gidiyorum. Futbol da var. İETT’deyim.’ Orada biraz daha lüksümüz de arttı. Camialtı’nın son dönemlerinde yine aynı şekilde. Adidas ayakkabı falan onları artık bulduk. Hele İETT’de imkanlar çok çok daha iyi. Şartlarımız çok daha iyi. Camialtı’nda da öyle. Antrenman şartları oralarda, duşlar vesaire o imkanlarımız, kulüp şartları… Camialtı’nda da iyiydi, İETT’de de… İETT’de bir de malum otobüslerimizle antrenman alanlarına gider gelirdik. Maçlara aynı şekilde gidiş gelişlerimiz olurdu. Bir de her iki takımda da birlik, beraberlik, dayanışmamız, arkadaşlarımızla çok çok iyiydi. O dayanışma zaten bize başarıyı getiriyordu. Bazı arkadaşlarla hala telefonlaşırız. Zaman zaman görüştüklerim de olur. O birlikteliğin getirdiği neticeler vardı.
Babamı sonunda ikna ettim. O da, rahmetli, bu noktadan sonra artık bana bir şey yapmadı. Hatta benim üçüncü bir önemli şeyim daha vardı. Siyaseti de yapıyordum İETT’deyken… Gençlik kollarında İstanbul Başkanlığını yapıyordum. Önce Beyoğlu, sonra İstanbul Gençlik Kollar Başkanı oldum. Hem antrenmanlar hem maçlar hem okul hem de İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı, büyük bir yoğunluk içerisinde bunları yürüttük.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, antrenmanlara giderken Taksim’de “ballı süt hikayesini ise “Dolmabahçe’ye stada doğru inerken İETT Spor Kulübü orada… Teknik Üniversite’nin arka tarafında… Üniversitenin bir ufak antrenman sahası vardı. Bazen de orada antrenman yaptığımız olurdu. Oradan çıkardım. Elmadağ’a doğru büfeler vardır. Orada müşterisi olduğum bir büfem vardı. Oraya gittiğimde anlardı zaten. Bal-süt-muz hemen karıştırırdı. Verdiğimiz enerjiyi hemen orada yeniden alırdık.” diyerek anlattı.
Rıdvan Dilmen’in “Hiç kırmızı kart gördünüz mü?” sorusuna Erdoğan, “Bir kere. Çok da aslında ciddi bir şey değildi ama Anadolu Hisarı Stadı’nda yanılmıyorsam Yıldız’la oynuyorduk. Takım kaptanıyım aynı zamanda, takım kaptanlığının verdiği itirazı yaptım. Çıkardı bana kırmızı kartı gösterdi. Hayatımda bir kırmızı kart vardır, odur. Başka yok.” karşılığını verdi.
Erdoğan’ın İETT eski oyuncusu olan takım arkadaşları Nevruz Şerif, Arif Özgülüş, Bülent Azaklı’nın Erdoğan’ı anlattığı videonun ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azaklı’nın iyi bir kaleci olduğunu ve kendisiyle irtibatının devam ettiğini dile getirerek, “Aile de enteresan bir aileydi, bütün bizim maçlara ağabeyleri mutlaka gelirdi. Şu anda da hala sürekli, zaman zaman görüşüyoruz. Nevruz, milli takımlar hocaları arasında. Ben onun da futboluna hakikaten çok çok hayrandım. Çok zarif, çok seri, süratli, gole de çok yakın bir forvetti.” diye konuştu.
Kosova’nın, programın yapıldığı 3. İstanbul Başakşehir Fatih Terim Stadı’nın açılışında Erdoğan’ın gol vuruşlarına değinmesi üzerine, Dilmen, “Hiç unutmuyorum ramazandı ve Diyarbakır’dan gelmiştiniz. Belki de yolda açtınız iftarı bilemiyorum. Sıcak hava…” sözleri üzerine Erdoğan, “Ben de mütereddittim. Oruç, uzun yoldan geliyoruz, bu sahada millete rezil olmak da var.” dedi.
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın, Erdoğan’ın İETT’de futbol oynadığı dönemi anlattığı videosuna da yer verildi.
Dilmen’in, annesi Tenzile Erdoğan’ın futbolculuğa nasıl baktığına yönelik sorusu üzerine Erdoğan, “Camialtı’nda da İETT’de de öyle bir sorunumuz yoktu ama Camialtı’na gitmeden önce Erokspor’dayken anacığım formamı evde yıkardı, kuruturdu. O hiç ‘Niye oynuyorsun, niye böyle çamur oldu?’ falan yok; o alır yıkar, hatta daha da ileri gider ütüler, formamı bana verirdi. Ben de kulübe götürür formayı teslim ederdim. Onlar başka.” dedi.
BU AÇIĞI DA GİDERMEK LAZIM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3. İstanbul Başakşehir Fatih Terim Stadı’nda mescit, şapel ve sinagog bulunduğuna değinilerek sorulan soru üzerine, şöyle konuştu:
“Bu konuda başkanın (Göksel Gümüşdağ) bu hassasiyeti bana göre takdire şayan. Çünkü futbolcu da seyirci de olayı hep birlikte düşünmek lazım. Burada hem şapelin hem de sinagogun olması, bunun yanında mescidin olması… Seyirci var ibadetini yapacak, diyelim ki tam namaz saatine rastlıyor ama maçı da seyretmek istiyor. Böyle bir yer olması halinde, o zaman hemen mescide iner, namazını kılar. Müslüman için bu. Öbür tarafta konuklardan gelenler var, Hristiyan veya Musevi olanlar var. Onlar da gelip yine oradaki onlara tahsis edilmiş yerde ibadetini yapıp o da ona göre maçı izleme fırsatını bulur. Bunu ülkemizde hepsi yapıyor mu? Maalesef bütün stadyumlarda bu yok. Bence bu açığı da gidermek lazım.
Bazı uluslararası havalimanlarında bunu görürsün ama birçoğunda görmezsin. Biz de ben hep arkadaşlarıma söylerim, ‘Havalimanlarımızda mescitlerimiz muhakkak olmalı ki var, bunun yanında aynı şekilde Hristiyan, Musevi, bu yolcular da düşünülerek, onlara da bu tür yerler yapılsın.’ İbadetini yapar veya yapmaz, o bizi ilgilendirmez, o onun kendi sorunudur. Bunun için de hep benim örneğim şudur. Kardeşim, Darülaceze’ye git, içinde mescidi görürsün, hemen yanında şapeli, sinagogu da görürsün. Niye? Sultan Abdülhamit, Darülaceze’yi yaparken sadece Müslüman acezeleri değil, Müslüman olmayan vatandaşını da düşünmüş. Çünkü orada onlara da bakıyor. Onların da o tür manevi ihtiyaçlarını karşılamak için o adımları da atmış. Ben belediye başkanlığım zamanında Alemdağ’da, Darülaceze’nin bir örneğini orada da yaptım. Aynı uygulamayı ben orada da yaptım. Orada da vardır. Bunları bizim yapmamız lazım. Antalya’da, başbakanlığımın ilk dönemleri, biz Dinler Bahçesi yaptık. Orada da var, Belek tarafında. Bunları niye yapıyoruz? Biz dünyaya bazı mesajlar verelim, ‘Siz her ne kadar bu işlerde dürüst ve samimi değilsiniz de bizim dinimiz bize bunları yapmamızı tavsiye ediyor. Biz de bu tavsiyenin gereğini yerine getiriyoruz.”
Dilmen’in “Bizde ırkçılık yok” yorumuna Erdoğan, “Yasak zaten, dinen yasak. Yapanlar var o ayrı.” şeklinde karşılık verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yabancı kontenjanına yönelik soruya, şu yanıtı verdi:
“Şu anda yasa neyi emrediyorsa, neye amirse, şüphesiz ki bütün kulüpler onu yapıyor. Özellikle, bizim futbol kulüplerimiz, futbolcuyu niçin hazırlar? Milli Takımımız için hazırlar. Milli Takıma hazır olabilmek için bir defa oyuncunun oyun saatinin, oyun dakikasının, miktarının fazla olması lazım. Ne kadar bir futbolcu fazla oynarsa, görev alırsa, süre alırsa o zaman Milli Takıma adaylık noktasında da onun şansı o kadar artacaktır. Ama bizim şimdi diyelim ki en güçlü takımlarımızda biz istikbal vadeden veya beklediğimiz futbolcularımız olmazsa, bizim oradaki şans yüzdemiz eksilir. Biz yine de yurt dışında oynayan futbolcularımızı, lejyonerlerimizi almak suretiyle takım oluşturmaya çalışıyoruz. Dünyaya baktığımızda, dünyada da seyirci çekebilmek için ne yapıyorlar? Transfer yapmak suretiyle, o kulüpler çok ciddi rakamları harcıyorlar. Benzer şey bizde de var. Fakat birçok şu andaki yabancı futbolcuyla futbolcuyla diyelim ki 2019’a kadar anlaşmalar yapılmış. 2019’a kadar anlaşmalar yapıldığına göre, bunun üzerinde herhangi bir spekülasyon yapmaya gerek yok. Çünkü bu yürüyen bir süreç. 2019’dan sonrasına yönelik Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) bu işi bence tüm kulüplerle oturup masaya yatırmalı ve ‘Bundan sonraki süreci nasıl sürdürelim, nasıl yürütelim?’ üzerinde durmalarında fayda var. Yabancı futbolcu olmasın mı? ‘Hiç olmasın’ mantığı bir defa yanlış bir mantık. Bu olacak bir şey değil. Çünkü onların da bizim futbolumuza katacakları çok şey var. Bunun yanında onların vereceği bu katkı, bir de tribünlere de ayrı bir hareket, canlılık getirecektir. Bunları da görmemezlikten gelemeyiz.”
“Devşirme sporcularla ilgili düşünceniz nedir?” sorusunu Erdoğan, “İngilizler oynatıyor, Fransızlar oynatıyor. Keşke kendi tohumlarımızdan, kendi topraklarımızdan yetişse ama bu olmuyorsa ve bu dünyanın da bir gerçeğiyse, buna da böyle tamamıyla ters bakmanın bana göre pek de faydası olmaz diye düşünüyorum. Nasıl ki yabancı futbolcuyu oynatma noktasında ‘Elastiki davranalım, bu olabilsin’ diyorsak, devşirme demeyi de uygun bulmuyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını kabul eden, tabii ki ekstra olacak, zayıf falan olmayacak.
Şu anda sıkıntısı var, Allah şifalar versin, mesela Naim Süleymanoğlu, Halil… Bunlar geldiler, ne oldu? Halterde Türkiye’ye sınıf atlattılar, bir dönüşüm, değişim yaşattılar. Atletizmde de son olarak Azeri kardeşimiz, o da şampiyon oldu. Etiyopyalı kızımız hakikaten bize şampiyonluklar getirdi. Böyle olduğu zaman, onlar da arkadan bir çekim alanı oluşturuyor, birilerini çekiyor.” şeklinde yanıtladı.
Kosova’nın, “Stat, tesis gelişimi açısından Avrupa Şampiyonası için en avantajlı ülkeyiz. Maalesef, Milli Takımlar için yeni jenerasyonlar için biraz beklememiz gerekecek ama son dönemde beklediğimiz başarıları göremedik. Fenerbahçe EuroLeague, Galatasaray Eurocup şampiyonu oldu. Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde fırtına gibi esiyor ama bunu maalesef milli başarıya taşıyamadık.” şeklindeki yorumu üzerine Erdoğan, temas edilen konunun çok hassas olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu şunu gösteriyor, milli ve yerli noktasında maalesef hedefi vuramıyoruz. Çünkü Türkiye’nin sorunu fiziki mekanlar sorunu değil. Türkiye bunu aştı. Çünkü hakikaten, başkanının da söylediği gibi dünyada şu anda belki bizdeki o fiziki yapılanma, okullar hariç, hiçbir yerde yok. Bu konuyu Hidayet (Türkoğlu) kardeşimle de konuşuyorum.
Dedim ki ‘Hidayet kardeşim, yapacağın en önemli şey şu; Milli Eğitim Bakanlığımız’la beraber orta öğretimden üniversiteye kadar buralarda süratle biz kapalı spor salonlarına ağırlık verelim ve buralarda özellikle mesela baskette bu işi geliştirelim. Bunu yapmamız lazım. Eskiden bizim İETT, voleybolda çok güçlüydü. İTÜ, basketbolda çok çok güçlüydü. Bunu biz Amerika’da falan dikkat edilirse, hep bu noktada üniversiteler, kolejler işin başını çekiyor. Bizde de bunu buraya çekmemiz lazım. Şu anda bütün projelerde orta öğretimde ve üniversitelerde bunu yaygınlaştırmanın hep hesabı içerisindeyiz. Üniversiteler arasında da bu müsabakaların yapılması… Aynı şeyi şurada görüyorsunuz hep, yurtlar, okullar… Yurtların, okulların içinde bu tür kapalı spor salonlarını yapıyoruz. Niye? O enerjiyi bir yere vermesi lazım. Onun için de bu tür gayet modern tesisleri yapmak suretiyle buraları halledelim diyoruz.”
TESİSLERİ YAPTIKÇA, SPORCU SAYISI ARTIYOR
Türkiye’de, şu anda lisansiyer sayısının dönemleri içinde çok arttığını, rakamlara bakıldığında çok ciddi bir artış olduğunu, bunun da devam ettiğini dile getiren Erdoğan, “Biz bunu orta öğretimde, eğer bu işi başlatır da üniversite de bunun devamı olursa ve tesisler olarak da yurtlarımız ve okullarımızda bunlar olursa, 2002’de göreve geldiğimiz tarih 848 bin. Şu anda 2017, 8 milyon 105 bin. Bire on. 10 kat arttı. Tesisleri yaptıkça, sporcu sayısı artıyor.” diye konuştu.
Erdoğan, dertlerinin gençliğe imkan ve zemin hazırlamak olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
“Konuşuyoruz, ‘Bu kadar genç nüfusuz.’ Tamam da gencin önünü açacaksın. Gence imkanları hazırlayacaksın. Geçenlerde Hidayet kardeşimizle onu da konuştuk. ‘Bir şey daha yapman lazım, o da şu belediyelerle irtibatı kuracaksınız, mahalle aralarına potaları koyacaksınız.’ dedim. Gençler, hemen oraya uğrayacak, orada gelsin basket atsın. Bunların sorumlusu belediye, bunların bakımlarını yapacak. Amerika’daki şey o. Okul spor faaliyetlerine baktığımızda da katılan sporcu sayısı 2011’de 529 bin, 2017’de 2 milyon 225 bin. Keşke 2002’yi de çıkarabilsek. O zaman rakam çok daha geri gidecek. Ortalama 1’e 10 gibi bir artış söz konusu. Özellikle baskette çok daha çabuk hedef kaydederiz. Mesela ben şuna bakıyorum, şu anda 80 milyon nüfusumuz var. Mesela bir Sırbistan veya Slovenya’ya bak, nüfuslarına bak. Bunlar nasıl bu mesafeyi katettiler? Buralarla bu işi görüşerek, örneklemeler yapmak suretiyle… Bir defa bizim demek ki zemin müsait ama bir yerde demek ki bir eksiğimiz var. Neyse bu eksiğimizi öğrenmemiz lazım. Bu eksiği öğrenerek bunları gidermemiz lazım. Aslında mesela yüzmede aynı şey yapılabilir.”
OKULLARLA BU İŞİ KOORDİNELİ GÖTÜRMEMİZ LAZIM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kosova’nın “Sınav sistemi değişti, liseye geçişte. Sayın Cumhurbaşkanımız sporcuya, sanatçıya bir avantaj sağlanacak mı?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“A’dan Z’ye her şeyi bilme noktasında değilim ama siz Milli Eğitim Bakanımıza zaten şu anda mesajı vermiş oluyorsunuz. Onun değerlendirilmesini mesleki noktada birçok şeyin sporda vesaire katkısı olacağını biliyorum ama hangisinde ne kadar doğrusu onu bilmiyorum. Anormal bir şey değil, tam aksine normal bir şey. Sporla eğitimin birleşmesi, böyle bir ekstra özellik olduktan sonra bunun acaba o imtihana yansıması ne olacak? Bunlar önemli. Burada yüzmede özellikle bizim de arkadaşlarla konuşuyoruz devlet olarak teşviklerimiz ne olacak?
Mesela ben özellikle şundan yanayım. Profesyonelde biz yapılması gerekenleri yaptık. Ama ben asıl teşvikin amatörde yapılmasının gereğine daha çok inanıyorum. Çünkü oradaki lisansiyerlerimiz çok daha fazla. Oradaki lisansiyerlerimiz daha fazla olduğuna göre olimpiyatlar vesaire… Olimpiyata baktığınız zaman akla amatör sporlar geliyor. Şimdi bu amatör sporları bizim teşvik için buradaki elimizdeki imkan da bu noktada çok çok fazla. Böylece bizim buraları teşvik etmemiz çok önemli. Yüzmeydi, atletizmdi, basketboldu, voleyboldu, bütün tenis dallarıydı, bütün bu branşlarda bu işi ciddi manada arttırmamız lazım. Bunun için de tabii o konularda okullar büyük önem arz ediyor. Okullarla bu işi koordineli götürmemiz lazım. Bunu federasyon başkanlarıyla koordineli götürdüğümüzde, bakıyorsunuz hangi üniversitenin kürek takımı? Uluslararası bu tür kürek yarışmaları oluyor. Oxford ve Cambridge o konuda çok çok şöhretli. Şimdi bizim de bu tür imkanlarımız yok değil. Göller var. Bir ara Haliç’te bu tür yarışlar yapıldı. Sapanca’da var. Bunlarla beraber Türkiye cazibesini sporda buralara rahat rahat kanalize eder.”
Rıdvan Dilmen’in, “Milli Takım formasına saygı duyuyorum. Ama sanki bizim dönemimizdeki forma daha iyi gibiydi. Siz nasıl düşünüyorsunuz? Size göre hangisi olmalı?” sorusu üzerine de Erdoğan, takdirin kendisinin olmadığını, TFF’nin olduğunu belirterek, “Ama klasik olarak geçmişteki formalarımız hakikaten çok daha farklıydı. Brezilya da yeni yeni değiştirmeye başladı. O da değiştirmiyordu. Biz yine de bence oralara takılmaktan çok, bunlar çok çok farklı. Federasyonunun bu noktalardaki özellikle tercihi bir yerde kendine ait.” ifadelerini kullandı.
Dilmen’in “İzmir statlarda biraz geç kaldı. Yerel bürokrasiye takıldığını biliyorum. Alsancak, Karşıyaka, Göztepe yapılıyor. Alsancak, tarihi bir stattı. Stadın ismiyle ilgili… Altay’da Mustafa Hoca semboldür. Alsancak Mustafa Denizli Stadı olabilir mi mesela o?” şeklindeki yorumuna karşılık Erdoğan, “Niye olmasın? Oranın yetiştirdiği, ben Mustafa Hoca’yı Altay’da tanıdım. Oradan. Sonraki dönemleri daha farklı ama ilk şöhreti orada. Doğum yeri de İzmir, Çeşmeli. Yakışır. Sol ayağı tartışılmaz. Öyle bir sol ayak vardı onda. Bizim yerliler arasında kornerden gole en yakın olanı Mustafa Hoca’ydı.” diye konuştu.
Başakşehir Futbol Kulübü Başkanı Gümüşdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın spora ve futbola çok büyük hizmetleri olduğunu aktararak, “Özellikle son 10 yılda dünyada eşi benzeri olmayan bir stat yatırımı yapıldı. Maalesef bu statlara rağmen, devlet ve Sayın Cumhurbaşkanımız bu hizmetleri yapmasına rağmen kulüpler aynı oranda başarılı değil. Ben başarılı olmadığımızı düşünüyorum. Bundan sonra kulüpler olarak hem Sayın Cumhurbaşkanımıza hem Türk halkına çok daha başarılı bir yeni bir yapılanmayı önlerine koymamız lazım. Kalıcı ve uzun soluklu bir proje üretirsek Türk futbolunda çok daha başarılı süreçleri yaşarız.” değerlendirmesini yaptı.
Gümüşdağ’ın sözlerini yorumlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Az önce değerlendirmede bizim değindiğimiz hususu, o da yakalamış durumda. Ben öyle zannediyorum ki bütün kulüp yönetimlerimiz bu konudaki hassasiyetlerini şöyle hakikaten başımızı iki elimizin arasına alıp nerede ne tür bir eksiğimiz var…” diye konuştu.
ANKARA’YA YAKIŞIR STADA BAŞLIYORUZ
Erdoğan, bir süre önce hayatını kaybeden Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav’ın iyi futbolcular bulup futbola kazandırmasını ve kendisi için de “Kasasında parası olan başkan” dendiğini hatırlattı. Ankara futboluna değinen Erdoğan, Ankaragücü’nün şu anda Süper Lig’de olmadığını belirterek, şöyle devam etti:
“Gençlerbirliği’nin şartlarında sıkıntılar var ama tek kalan o. Şimdi Ankaragücü geliyor, zorluyor yukarıyı. Zannediyorum, biraz ekonomik sıkıntısı var. Eğer Ankaragücü, o ekonomik sıkıntıyı aşabilirse büyük ihtimalle Ankaragücü önümüzdeki yıl Süper Lig’de yerini alabilir. Ankara’ya da bunlar tabii yakışır. Ankara’ya da şimdi nasip olursa inşallah bir yakışır stada başlıyoruz. Şu anda Gençlik ve Spor Bakanlığımız onun hazırlıklarını yapmış vaziyette. Tabii şu anda Göztepe, İzmir’e farklı bir heyecan getirmiş vaziyette. Dolayısıyla bu heyecan İzmir’e de belki ikinci bir kulübün Süper Lig’e çıkmasını getirebilir. Bunların önü açıktır.”
PARAYI İYİ YÖNETMEDE SIKINTI OLURSA GERİ GİDERSİNİZ
Futbol yorumcusu eski milli futbolcu Rıdvan Dilmen’in, “İki yıl önce Kulüpler Yasası’yla ilgili çok konuşuldu. Şu anda örneğin 4 büyük kulübümüzün resmi açıkladıkları 7 milyar lira borçları var. Diğer Süper Lig, TFF 1. Lig’i saymıyorum. Ortalama 8-9 milyar liralık bir borç var. Teşekkür ederiz, özellikle yayın gelirlerimizde Avrupa’da ilk 6’dayız. Kupada Ziraat, devlet, Turkcell devlete yakın, Spor Toto Ligi… Bizim marka değerimizin eksikliğinden mi devlet mecbur kalıyor sponsor olmaya? Türk Hava Yolları’na teşekkür ediyorum. Hem Şampiyonlar Ligi hem Avrupa kupalarına hem Euroleague’e sponsor oluyor ama özel sektörlerin biraz daha girmesi gerekiyor. Ancak o kadar borçlu ki kulüpler. Yeni kulüpler yasasında içerisinde olmazsa olmazınız ne?” şeklindeki sorusu üzerine Erdoğan, “Buna bir olmazsa olmaz olarak girmeyelim. Öyle de bakmayalım. Devletin kurumları da yani mesela bankalar… Reklam ihtiyacı olmayan banka yoktur. Niye yoktur? Çünkü hepsi faizle uğraşıyor. Reklamla kendilerini kabul ettirmenin gayreti içerisindeler. Dolayısıyla burada Ziraat Türkiye Kupası’nın yer almasını bir yerde hem bankanın çok daha farklı bir kanalize etmesi, bu gelirlerini bakımından önemsiyorum.” dedi.
Fenerbahçe Doğuş, Anadolu Efes, Vodafone ve Odeabank örneklerini veren Erdoğan, “Ama bunlar da dikkat ederseniz hepsi güçlü olanlarla beraber oluyorlar. Aslında o güçlü olmayanlarla beraber olmak suretiyle onlara da bir güç kazandırsalar, o zaman rekabet ne olacak sporda? Çok daha farklı bir duruma gelecek. O rekabet bana göre az önce eksikliğini hissettiğimiz kaliteyi de getirebilir. O bakımdan orayı ben önemsiyorum. Baskette de voleybolda da… Voleybolda Vakıfbank kimseye bırakmıyor. Eskiden Eczacıbaşı bırakmazdı değil mi? Basketbolda, voleybolda bayanlarda, erkeklerde hakikaten ciddi bir dünyayı zorlama durumu var. Gelir gider tablosunda bana göre iş biraz da geliyor bir şeye dayanıyor. Ben başarıda bir şeyi çok çok önemserim, o da paranın yönetimidir. Parayı çok iyi yönetmek lazım. Parayı da çok iyi yönetene vermek lazım. Eğer parayı iyi yönetmede sıkıntı olursa, orada geri gidersiniz ama iyi yönetilirse para, o zaman onunla hem kaliteyi satın alırsınız hem de para kendi kendini üretir.” ifadelerini kullandı.
MİLLETİMDEN ÖZELLİKLE BU FAİR-PLAY KURALLARINA UYMALARINI İSTİYORUM
Tribünde yaşanan şiddet olaylarına ilişkin soru üzerine de Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Futbolun girmediği il kalmadı. Üstelik de bir değil; her ne kadar Süper Lig, TFF 1. Lig, 2-3, amatörün de çeşitleri çok fazla, bizim dönemimizdeki gibi değil. Dolayısıyla her hafta sonu yoğun bir futbolda hareketlilik, canlılık var. Futbol, aslında olması gereken, bizim illerimizin, halkımızın birbirleriyle kaynaşması için en önemli bizim silahlarımızdan birisi olması lazım. Buna da fair-play deniliyor ya. Ne yazık ki bunu sağlayamadık. Birçok tedbirler alındı, alınıyor. Son zamanlarda olumlu gelişmeler var. Temenni ediyorum ki halkım, vatandaşım hep beraber bu işi sahiplenip… Biliyorsunuz bayanların stada gelmesini temin için de adımlar atıldı. Bayanların gelişi statlardaki tribün özellikli anarşisini minimize eder; çünkü bayanlar var. Orada rahat rahat küfür edilmez. Orada hakikaten sakin bir şekilde maç seyredilir. Taşkınlık olmaz. Orada bu anarşi olmayınca sükunet herkes edebiyle maçını seyreder. Herkes edebiyle maçını seyreder, takımını alkışlar. Galip gelirse tabii ki sevinçle dönecektir ama mağlup da olursa bilecektir ki futbolun üç tane neticesi vardır, galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik. Buna da katlanacaksın ve bu şekilde ayrılacaksın, bunu görmesi lazım. Ben milletimden özellikle bu fair-play kurallarına uymalarını istiyorum. Burada hep beraber bu işe hazırlıklı olmak lazım. Biz bu üç neticeyi bilerek stada gidiyoruz. İş oyundur. O oyunun zevkini tatmak için gidiyoruz. Burada galibiyet de var beraberlik de var mağlubiyet de var. Mağlup olduğumuz zaman galip takımı alkışlayacağız, galip geldiğimiz zaman karşı taraf da bizi alkışlayacak. Bu bilinç içerisinde stada gitmek çok daha önemli. Bu tabii aileleri de çekiyor. Aileler de gidiyor, katılıyor, izliyor. Dolayısıyla o seyircilikteki tadını sıkıntıya, üzüntüye dönüştürmemek lazım.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dilmen, Murat Kosova ve programı izleyenlere teşekkür etti. Yarın yapılacak Türkiye-Arnavutluk hazırlık maçı için de ay-yıldızlı ekibin karşılaşmadan galibiyetle ayrılmasını temenni etti.
Erdoğan, “Ligde en çok hoşunuza giden oyuncu, performans kime ait?” şeklindeki soruyu, “Onu söylersem, o taraflı bir yaklaşım olur ama gönlümde hakikaten takım olarak da başarılı olanlar var görüyoruz, oyuncu olarak da şüphesiz başarılı olanlar var ve onları zaten gönülden izliyoruz.” diye yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Maçları torununuzla mı izliyorsunuz, Hanımefendi de izliyor mu?” şeklindeki soru üzerine ise “Benim daha çok büyük torun Ahmet, Trabzonsporlu. O bu işlere bayağı hastadır. İzleme fırsatını bulursam, İstanbul’da olduğumda beraber izleme fırsatım olur.” dedi.
Erdoğan, zaman zaman yolculuklarda internet üzerinden maçları izleme imkanı bulduğunu da sözlerine ekledi.